27 Ocak 2009 Salı

my name is tristan

istanbugulama - H.T. / Link

selam selam. neresi olduğunu artık kestiremediğim evimi ariyip dururkene gene geldim izmir'e. izmir pek değişmemiş. sadece güzel olan şeylerin önü kapanmış, sevdiğim şeylerin üstünden altından yollar geçmiş falan filan. yollar yapmışlar, köprüler yapmışlar, geniş delikler açmışlar metrolar geçsin deyü. geyik yani. ama gene de istanbul'un kaprislerinden uzak kendi halinde umut vadeden yapsı ile bir kez daha hoşuma gitmedi değil. ama nolursa olsun - nölürse ölsün - insan şehirde yaşıycaksa şehirde yaşamalı. tamam istanbul da büyük karmaşık bir köy gibi ama izmir de aman pek güzel pek şahane bi şehir diil. belki onca yatırımı oralara değil buralara yapsalar bi işe yarar ama o da uzuuun bi süre boyunca olmuycak besbelli.


aman neyse banana şehirlerden falan, ilgim diil alakam diil. değil mi ki benim tek mutluluğum güzel bi ayakkabı güzel bi yemek güzel bi pasta güzel bi gömlek, değil mi ki benim tek mutluluğum baharlar yazlar aystiiler kolalar değil mi ki benim tüm enerjim akşam gezmeleri salıncaklar mısırcı amcalardan mısır almalar sahilde dolanmalar... o halde ne deyün gene girdim böyle bi konuya? hemen tüm her şeyi bir kalemde siliyorum unutuyorum.


petrik'in yeni albümünü, lost'un 3. bölümünü ve proje kurasını beklerken bir süreliğine izmir'deyim işte. geçen gün paris'teydim yeni geldim yorgunluğunda olan arkadaşlarım, ya of türkiye'ye geldim ve hemen sıkıldıım kaprisinde dolanan sevdiceklerim, yani olmazsa yazın da staj falan yaparım hiçolmadı hollanda'ya gidicem asaletindeki huysuzlarım, edepsizlerim, arsızlarım. sizi pek tabi seviyorum ancak ayağınızı şu ülkenin sınırları dışına attığınız anda size hem gıcık hem de uyuz oluyorum - ha şunu bileysunuz isterim. ben burda orda şurda falan pek nadiren değişik bir şey yaparken görürken yerken içerken siz orlarda fink atıp geziyonuz görüyonuz ya, ben de bundan kelli size adam demiyom bunu da biliniz çakma seyyahlarım. zaten avrupa yakası da yayını durdurdu artık napsam bilemiyorum.

haa bunların yanısıra Hakan Tekeli adlı kendinbilmez bir insan "Post-it® Not kullanarak kendi İstanbul tasarımını yarat!" konulu tasarım yarışmasına heykelsel bi açıdan katılıp sonra da 2. oldu. Burdan pek nadide laflarını yazmak ve bir nebze de olsun hep beraber sası sası gülümsemek amacıylan şunları da kop ve peyst ediyorum EY HALK : "Balık tabağının içinde İstanbul'u birleştirdim. İstanbul'un hareketli yapısını göz önüne alarak hareket eden bir şeye dönüştürdüm, altına lamba yapıştırdım. Bayram tatilinde ve yavaş yavaş hazırlandım, bir el öptüm, bir pul yapıştırdım."

şimdilik haberler böyle. eğer izmir'de sıkılıp da patlamazsam falan projesel kuralarım için yakında istanbul'a geri döneceğim. her güzel şeyin bir sonu varmış sayın seyirciler bu tatil de bitecek fazla umutlanmayın. o halde bir bilmece ile sonlandıralım bu girdimizi:

"istanbul'un hareketli yapısını göz önüne alan,
hareket eden bir ŞEY,
ayrıca altında da ampulleri var,
bilin bakalım NEY?"


18 Ocak 2009 Pazar

Zers noğ Limizz

While you and i have lips and voices which
are for kissing and to sing with
who cares if some oneeyed son of a bitch
invents an instrument to measure the Spring with?


Concert improvisé de Bjork au Baron
Yükleyen LaNuitTV

Dünyanın en inanılmaz insanı ben olabilirim şu iki gündür. dün 8 saat sonra lak diye gözlerimi açtım. na bak işte bugun de gene 12 bucukta kalkiyim diye yatmıştım 12:20 de höt diye ayıldım. nasıl bir mükemmellik nasıl bir prensip sahibi olma durumudur bu kanıma işleyen, kimden bulaştı bilmiyorum ama mutlandım. şimdi pencereden gene şu mevsimin sunabilceği en güzel güneş ışığı içeri vuruyor. güneş görünce ben de sanki sıcakmış gibi ısındım. demek ki neymiş her şey piskolojikmiş.

istiyorum ki şöyle fethiye'de bir yazlığım olsun. bir geniş bahçesi olsun çimen çimen. arka tarafında da şöyle ufak bir asma olsun gölge yapsın falan. sabahları erken kalkıp yürümek istemiyorum öyle yaşlılar gibi. gayet geç falan kalkabilirim mesela. hem böylece senede bir erken kalkınca bu benim için çok değerli bişi olur. sonra denize gideyim foşur foşur yüzeyim. yalnız tabi tek başıma olmiyim. ne bilim bikaç tanıdık da olsun çünkü dalgalarda falan debelenmek anca bikaç kişiyle beraberken güzel oluyo. bu açıdan o şahıslar beni anladılar, ben biliyorum. sonra istiyorum ki böyle çok rahat bi işim olsun. mesela tabak kenarlarına güzel güzel fethiye yaziyim her ay da beni geçindircek bi para versinler bana. iyi tamam çiçek böcek de çizerim. yani dediğim çok zorlamasın yormasın beni. bişi beklemesin işim benden. ben yalnızca yaşamsal fonksiyonlarımı sürdürmek istiyorum. bir nevi bitkisel hayat (yani yine güzeliz yine çiçek). öyle bişiler.

diyorum ben senede bi iki kere böyle erken kalkınca hele bi de üstüme güneş vurunca bu şekilde nerdeyse komple Amerika kıtasını satın alcak kadar umut dolu oluyor içim. ya bi de mesela akşam olsun, hava da sıcak olsun, system down tişörtümü giyiyim, sonra çok güzel bişiler yiyim, sonra kahve içiyim, sonra dondurma yiyim böle artık canım ne isterse hepsini 8-10 katını ödeyerek yapiyim ama gene de moralmanım bozulmasın. sonra sabah uyanıp efkarlanırım ama yapiyim bi hovardalık be hacı.

17 Ocak 2009 Cumartesi

Disko disko!

Send your own ElfYourself eCards

13 Ocak 2009 Salı

L'homme à la Moto

Bu sabah garip bi şekilde uyandım böyle iki büklüm olmuşum gene kafa bi yerde göt bi yerde boynum tutulmuş ayaklarım üşümüş midem allak bullak. hemen sonrasında da tostumu yiyip (...) fırladım dışarı. baharlardan çalınmış nadide bir gün imiş meğer bugün. öyle güzel öyle güzeldi ki her yer. bir güneşler, bir aydınlıklar, bir mutlu bakan gözler, bir curcuna. tüm acı dolu son dakikalarıma rağmen (bkz. göte doğru gelen proje) ve parasızlığıma rağmen (bkz. cepte kalan son liralar) yine de okulsal alışverişlerimi yaptım (tabi ki her zamanki gibi kazığımı falan yedim o ayrı) sonra da paşa paşa evime döndüm. artık hava kararmış karnım da acıkmıştı. aa ayrıca günün en güzel kısmı tüm yorgunluğun üstüne pattesli kapalı pide yiyip ıscacık bi çay içmekti onu da belirtmeden edemiycem.

Her ne ise şimdi eve geldim yemek yaptım falan. hatta tüm bulaşıkları da hemen yıkadım. zaten uzun süredir (2 gündür falan bugünü de sayarsak) bulaşıkları hemen yıkıyorum. su içiyorum yıkıyorum yani (buna pınar kesin inanmıcak) öyle bi azmim geldi (zaten abarttım pınar merak etme).

neyseciğme bugün sürrrrekli olarak bana hatırlatılan ima edilen yanlışlıkla erken kutlanan yok yere kargolara falan gitmeme (bkz. über-heycanlı sempatik babam) ve hay-allah zaten bugün gönderdik yarın gelicik heralde diye geri dönmeme yol açan nacizane doğum günüm için ne istediğime karar verdim. gazze'deki olayların sona ermesi demek isterdim fakat poposu güvende, her gece alemlerde insanlar gibi davranmak istemediğime karar verdim. ama tabi istediğim ergenekonu kavrayabilmek de değil. bunu bikaç on yıl sonraki doğum günüme saklıyorum. benim istediğim hayatımın sonuna kadar dılılı diycek bi akbil.

ne kadar lüzumsuz bi insansın dediğinizi duyar gibi oldum. o yüzden bu isteğimi de gelecek yıla kaldırmayı düşünüyorum. benim istediğim aslında (annem olsa tam şu an eşşeğin sikini istiyosun derdi) bi uçağın inip bi uçağın kalkmaması. bütün uçakların iptal olması bazen. ne biliyim tüm hayatın hep bi arada kalabilmesi ya da sadece bi aradayken yaşamak. ayrı gayrı olcaksa ne biliyim uyusak falan. öyle bişi.

ama biliyorum bu da olmıcak, herkes her şey istediği gibi sürüp gidicek ben de sürekli yanan midem, sık sık tutulan belim ve yerden soğutmalı evimlen bir süre daha yaşamaya devam edicem. ama sonra bahar gelicek, dimi lan, bahar gelicek evet. her şey, herkes, bütün güzel şeyler geri dönücek. o zaman yıldız korusunda badminton oynamaya çıkıcaz; tişörtlerimiz vernel kokucak falan.

hmm ya o zaman şey tamam ben şu an karar verdim ben şey istiyorum doğalgaz zamları geri alınsın. bence çok mantıklı.


ayrıca başlığa gelince, bu sabah uyandığımda ağzıma takıldı bu şarkı. hatta bunu söyleyerek uyandım, olsa o kadar yani. halbuki pek de sevmezdim. öyle yaziyim dedim hoşluk olsun boşluk dolsun.

1 Ocak 2009 Perşembe

hepimiz cücüğüz

şu an yenilenmiş ve taze olmak isterdim fekat hastalığın pençesine takılmış gariban bir arkadaşım ve içemediğim içkiler, atamadığım göbekler, zıplayamadığım anlar var aklımda. ayrıcana da soğuk, çok soğuk. mendebur bir yılbaşıydı belki ama olsun, tüm yıl boyunca zilyon zıpırlık ettik sonu da böyle olsun başı da böyle oluversin napalım. hem zaten yılbaşı yerine soğuğa laf etmek daha güzel. hayır yani, bir ekran koruyucu olarak güneşli havayı seçip pratikte göt donduran bir tutum sergilemek neyin nesidir. mikail sen napıyosun?


geçen gün fıstıklı tombi şeklinde otobüse doğru koşarken - kalın montum içimde de kapişonlu mavilim - dedim bu insan işi birşiy mi? niçün dedim kendime, niçin 22RE ye yetişirken tiril tişörtlerimle sanki sahilde darıcı görmüş gibi rahatça depar atamıyorum? niçin 25E ye doğru sürünürken sürekli bir balon gibiyim, gururlu ve göbekli amcalar gibi paytak adımlar atmak zorundayım? lahanalar gibi yaşamak yaşamak mıdır? lahanalar alınmayın.



madem kar yağmıycak neden serpiştiriyo? yani hiç davranmasın, otursun oturduğu yere. boş yere heycanlandırmasın insanı. buna edging derler, gösterip vermemek derler. sürekli bir soğuk durumlar, sürekli bir üşütmeler hasta etmeler. bunlar bize yakışan şeyler değil. hayır kime yakışır yumurta beyazı sümük, kime yakışır borozan gibi öksürmeler? kim 8 kat giyinip de ince belli kalmış, kim eldiven giyip de cüzdanında para çıkarabilmiş? bunlar bizi bozan, bize ters hareketler.
soğan gibi kat kat dökünmek ve bir cücük olarak kalmak istiyorum.