4 Mayıs 2009 Pazartesi

Dünyanın En Harikulade Oyunları - Episode III

Kış uykumdan uyanmaya karar verdiğim şu nadide akşamda her şeyin yeniden düzenine girmesi hem beni hem de tüm sevenlerimi çok mutlu etti, biliyorum. Dönemsel gazımdan da kurtulursam nerdeyse her şey şahane olacak, pek tabi pınar'ın yoğun eğitim dönemini bitirip istanbul'a dönmesi şartı ile. Ona da çok üzülüyorum, avrupa'daki eğitim anlayışının bu kadar sert olması beni şimdiden erasmus'um hakkında endişelere gark etti. hatta şu an geğirdim diyebilirim.

Neyse efendim nerdeydik, evet ankara'ya gittiğimiz sene idi, hatırlıyorum. Pek sevgili kuzenimle de ilk defa o zaman konuşmuştuk ve ben kendisinin çok salak olduğunu düşünmüştüm. Sonuçta ben olgun ve aklı başında bi insan olmuşumdur tüm hayatım boyunca, o da o senelerde benden bi kaç yaş küçüktü ve elinde back street boys fotoğrafı falan vardı yanılmıyorsam. Neyse ama sonra kendisini tanıdım sevdim hatta baya da iyi anlaştık. Ama onun öncesinde tabi ki kıllaştık, birbirimizi göt etmeye falan çalıştık, vesaire. İşte bu son derece anlamlı tartışma seanslarımızda, diğer kuzenlerimin evindeydik, pek muhteşem bir oyuncak vardı. Oyuncak dediysem aslında boya kalemi, ama yani bir boya kalemi seti bu kadar mı güzel olur. Böyle envai çeşit renk, her rengin kapağı içinde bulunan renkten farklı, ama altlarında bir kapak daha var orda da rengin kendisini görebiliyosun türünden bir şey. Bunları alıyorsun böyle boyuyorsun sonra başka bir kalem var onun kapağı beyaz, boyadığın renklerin üstüne sürünce anam bir bakıyorsun o renkler değişiyor. diyelim kırmızı bir elma yaptın sonra bu kalemlen üstünden geçince yeşil oluyor şeklinde bir teknolojya.

Ancak bu deli manyak durumdan daha da ilginci bir başka kalem vardı ki o akıllara zarar bişidi benim için. Bu kalemlen de boyadığın şeyin üstünden geçince, anam o da nesi, boyadığın şey yok böyle silinip gidiyodu. Biz bu kalemlerlen ben diyim 9 siz diyin 2 saat falan oynadık. O zamanlar da bir tv kanalı vardı shopping tv şeklinde ama bugünkü shopping tv gibi değildi. her şey inanılmazdı. Öyle cep telfonu falan da satmıyolardı böyle gül şeklinde havuç kesme makinesi, dantelli kabak soyma makinesi gibi bir çocuğun hayran kalabilceği ne varsa onları izleyebiliyodunuz, bilenler bilir. 0800 ile başlıyan da bir numarası vardı hiç unutmam. Neyse işte, biz de o zamanki kültürel yapı, ekonomik düzen ve sosyal statümüzün etkisi ile nasıl bugünkü çocuklar mc donalds'çılık oynuyorsa, shopping tv'cilik oynamaya karar verdik. Kalemlerimizi aldık, geçtik odaya. Artık her yerimizi çizip boyuyoruz. İşte birisi telefon bağlantısı yapıyor, birisi pazarlamacı falan. Bakın kan lekesi, bakın sürüyorum, aaa gitti, ay evet resmen silindi, hayret dolu gözler, bağırmalar, inanamamalar, bütün çılgın efektler falan. Öyle de farklı çocuklardık yani.

Sonra tabi başladık duvarları boyamaya. Sonuçta her şeyi silen bi kalemimiz var. İşte duvara gizli gizli şifreler yazıyoruz, ne bileyim, önemli notlar alıyoruz, sonra da ünlü uzay fizikçisi edasıyla bilgiler çalınmasın diye her şeyi siliyoruz falan. Bu şekilde eğlenirken niçin bunu daha değişik şekillerde kullanmayalım dedik ve hiçbir cevap bulamadık. İşte o an, pek canım kuzenim elifceren'in yüzüne bıyık çizmeye başladık. Sonra da siliyoruz kalemimizle. Favori yapıyoruz, hooop neyse ki burda sihirli kalemimiz var her şeyi siliyor. Yap, sil, yap sil, bir eğlenmişiz ki sormayın. Artık eğlenmekten böyle ölcek seviyeye gelmişiz, uykumuz da tavan yapmış, haydi yatalım, bu çılgın gece bitmez arkadaşlar falan dedik. Ceren de girmiş dişini fırçalamaya. Dişini fırçalamış sonra ağzını çalkalamış. Anam bir geldi ki barış manço. Çizdiğimiz tüm bıyıklar favoriler ortaya çıkmış. Ağzını çalkalarken işte o herşeyi silen boyanın etkisi su ile kaybolmuş, hepsi akıp gitmiş, geriye kalmış sakal bıyık favori.

Kız ağlamaya başla, biz delir, napcağmızı şaşır, lan o zaman duvardakiler de mi geri gelcek diye düşün, sonra bi güzel duvarları sil, bütün her şey ortaya çık, neden sildik ki lan şimdi bunu kalsaydı bari diye düşün, kendimize kız, ceren de ortalıkta murat kekilli gibi dolaş, enem enem diye inle... Sonra tabi halam geldi annem geldi artık bütün evdeki ebeveynler geldi başımıza. Sonra bi de bizle dalga geçtiler falan. Elif de öyle sakallı bıyıklı ağlıyo allahım güler misin ağlar mısın? Neyse işte sonra her şey bi şekilde silindi düzeltildi, o gunden sonraki hayatı hakkında çok derin endişelere düşen cerenin de bütün epilasyonu yapıldı, rahatladı. Biz de yataklara gittik, bir zıbarmışız artık, oh ki ne oh.

Bu da böyle bir episode idi işte, bundan sonraki episode ne zaman olur bilemem ama aklıma gelince bu sefer üşenmiycem, hemen yazıcam. siyusuğn

2 yorum:

uzaylı zekiye dedi ki...

avrupa'nın tozlu yollarında ve bilinmez girdaplarında salınıp derslerden bunalmış bir halet-i ruhiye içindeyken yazını okumak beni nasıl sevindirdi bilemezsin. aramıza dönmene sevindim dostum (oha çok americaine oldum).

bu arada belirtmeden geçemiciiim, muhtemelen 23 nisan gibimsi bir merasim sırasında çekilmiş fotoğrafında adeta ğedenelı (adanalı) haydar amca'nın küçüklüğü gibiymişsin.
değişim bu olsa gerek.

znep dedi ki...

günayd.. nerlerdeydin yahu..