3 Mart 2006 Cuma

mürekkebe batırılmış turuncu tarak

küçükken dedelerin bir tarağı olurdu arka ceplerinde taşır olmadık anlarda matrixten kaçmış gibi çıkarır saç tararlar sonra da namlusuna üfledikleri bi silahmış gibi yine ceplerine sokarlardı. biliyorum sen yine diyceksin ki diş fırçalarken de rusyaya bilgi sızdıran ajanlardı dedelerimiz. peki neden türk lirasındaki tarih benim doğum günümü gösteriyor, beni bulacaklar ve dedemi ortadan kaldırıcaklar, bundan adım gibi eminim. ( ve dedemle adaş olduğumuzu hatırlıyorsun dimi ) sana söylediğim gibi bu inek, tüyleri taranmadıkça kendini yalnız hissetmeye devam edicek, "işbuyüzden" sen yine süt alıp gel. biberonu yok ama ona minik dolmalık biberlerden keseler yaptım. içini süt doldurup bomba gibi atıyorum ağzına.

gümüş parlatan iki çocuk gördüm rüyamda. öyle sabırlı çalıştılar ki. nedense yapacak başka bir işleri yokmuş gibi elleri kuruyana kadar gümüş küllükleri parlattılar. bazen parlayan gümüş bi küllüğe benziyor hayat. parlayana kadar ellerimiz kuruyor. birkaç kişinin peşinden karmaşık yollarda bilmediğim bir mahalleye doğru yürümek istiyorum. sana söylediklerimi bu sefer ayakkabımın altına dikerim yolda iz bırakırız. ya da 3210'a mesaj atıp şakir'in çanına öyle bir melodi indiririm ki nereye gittiğimi ilk 8 notada anlarsın. hiçbilmediğimmahalleyegiderken sanaçoktanbenibulmaniçinipucubırakmışımdır

I see a picture by the lamps flicker
Isn't it strange how dreams fade and shimmer.
Never going to get to France.
Mary Queen of chance will they find you.
to france - mike oldfield

Hiç yorum yok: