20 Nisan 2010 Salı

Almanya'daysan bira içeceksin, dediler.



Şu aralar beynimin içindeki ekranda sürekli farklı farklı yerler belirip duruyor, Blog. Geçen gün kesintisiz bir şekilde Amsterdam'da olduğumu hayal edip durdum. Sanırım insan bir yere gittiğinde orada ne bileyim pek önemli bir tarihi eser görmeyi değil de gidip de bir kaldırımın kenarında belki 8 saat hiçbişi yapmadan oturmayı daha çok kazıyor hafızasına. Zaten ben hiçbir zaman için gezmesini bilmiş bir insan olmadım. Beni Paris'e götürsen Louvre'a gitmeden dönerim pek ala. Nedense beni sıradan bi kafeye gidip oturmak hatta bunu 4 gün ardarda düzenli olarak yapmak daha bir etkiliyor, çünkü sonunda sanki hakikaten o şehirde yaşamışsın gibi oluyor. Çünkü insanlar yaşarken müzeye gitmez, insanlar yaşadıkları yerde ören yerlerini gezip durmaz. İnsanlar yaşarken hep bir merdiven kenarında oturur çay içer, her sabah aynı dandik simidi yer mesela, hep sıkıla sıkıla aynı sokaktan yürür. Ama işte gün gelip de oradan biraz uzak kalınca işte o sokak, o simit, o merdiven gelir aklına. Sıkıcı sandığımız alışkanlıklarımız güzel kılıyor aslında hayatımızı, nihayetinde, ya da ben öyle sanıyorum şu aralar. Amsterdam'da her gün hostelden çıkıp yürüdüğümüz o sokaklar mesela, o dev binanın yanından geçerken duyduğum hisler, hepsi birbirine çıkıveren kanallarla örülü sokaklar, mesela o aptal smart shop falan. Şimdi bile önünde geçer gibi hissediyorum, vitrine bakıp eho heho diyorum içimden. İşte geçen gün bunları düşünüp durdum gene, böyle gene bi gidip göresim geldi oraları. Bugün de aklıma İstanbul geldi mesela, gene bi anlığına oraya gidebilmek istedim falan. Gerçi uzun bir süre için buraya demir attığım gerçeği de sürekli olarak ensemde nefes alıp duruyor, boyu seni beni aşmış uçak bileti fiyatları beni benden aldı gitti Blog.

Geçen gün Hannover'e gidişimizin altında yatan Kentuck Fried Chicken ana fikri de bana bunu anımsattı işte. Mesela Hannover'in uzun süredir yalnıza tren istasyonunu bilen ben ilk kez olsun istasyon dışına adım atma fırsatı buldum. Tüm şehri bir kalemde silip tersi istikamette cehennem sınırında konuşlanmış Kentucky'e doğru sebatla ilerlemeye başlarken de hiç pişman olmadım aslında. Çünkü sanki hep orda yaşarmış gibi salak salak yollar tepip Kentucky'e gittim o gün, orda bir ağaç vardı, bir bahçe vardı, bolca tavuk kola ve pattes kızartması vardı. Patateslere baktım öyle sonra etrafa baktım. Hannover de böyle bir şeymiş dedim içimden. Beni de salak kılan işte bu yanım sanırım.

O değil de akşam üzeri dünya ne kadar da güzelleşiyor be. Sanki tüm dünyada sürekli olarak akşam üzeri ve mevsimlerden hep bahar olsa başka da bir şey istemem gibi geliyor bana. Sonra köprünün altından kömür yüklü bir yük gemisi geçince sanki büyük bir karnaval olmuş gibi seviniyorum, bir Japon gibi kendime hakim olamayıp basıyorum kayda. Beni de bu havalar böyle yaptı Blog, azcık sersemim ama yine de sersefilliğim ağır basıyor.

Arada sen de yazsana.

Hiç yorum yok: