16 Eylül 2008 Salı

Şeylerin Sakinliği

Unutmaya çalıştıkça yeniden hatırlanan şeyler gibi dalgalanan suya baktı. Dibe doğru inerken sanki eski bir müzikalin pek bilinmeyen yavaş bir şarkısında dans eden figüranlardan biri gibi yavaşça sola ve sağa yatıp duran kalem her saniye daha bulanık daha belirsiz sanki dipten görünmez bir elle çekiliyor gibi düştü. Yere değmeden evvel diğerlerinden daha uzun ve daha sarı duran bir yosun sanki salataya hiç hırpalanmadan ve doğranmadan konan bir roka yaprağı gibi kaleme dokundu. Sendelemeden yosunu eğen kalem bir kez sola doğru eğildi ve artık umursamıyor gibi kendini bıraktı. Gövdenin uçtan başlayıp ortaya dek gelen metal kısmı yere değdiğinde toprak belli belirsiz kıpırdadı ve birkaç parmak boyu yükseğe kadar yükselen toz-lar önce suda uçuşan saçlar gibi tek tek kıvrıldı, ardından su bulandı ve kırılan ışıkla beraber yıkılan bir bina gibi dumana benzeyen bir birikinti bir süre suda asılı kaldı. Her şey sakinleşip yeniden üstüste devrilene kadar suyun en dibine doğru baktı.
Dipte, o karanlıkta, gördüğü şey sakinleşmeydi; durulan şeyler ve donuk bakışlardı.

Hiç yorum yok: